Yaşamayı Unutmamak


Yaşamayı Unutmamak

 


Günler, aylar, yıllar birbirini kovalarken hepimiz kendi boşluğumuzda mücadele umuduyla hayata tutunuyoruz. Kimimiz erken yaşta anlıyor içinde bulunduğu dört duvarın boşluktan ibaret olduğunu, kimimizse ömrü boyunca parçası oluyor bu kaçınılmaz düzenin, inanıyor içinde bulunduğu gerçeğe her ne kadar sahte de olsa. Odanın duvarlarına yağlı boya tabloları asıyor, boyuyor duvarları ismini bile bilmediği renklerle. Bom boş bir odanın duvarlarını boyayınca yaşıyor zannediyor.

Bense çok farklıyım herkesten. Ne bildiği her şeyi reddedebilecek kadar cesur, ne de hayatının iplerini kaderine bırakacak kadar savunmasızım. Aykırıyım ben. Hayatını bir isyan üzerine kurmak? İsmini bilmediği renkleri hayatının merkezine yerleştirmek? Bunların ikisi de hiç bana göre değil. Ben yarışı en arkada başlayıp mücadelesini kendi içinde yürütenlerden oldum hep. Ne ortalara çıkıp kendimi başkalarına tanıtma meraklısıyım, ne de arkalara saklanıp karalar bağlama. Ben direniş insanıyım. Her şeye karşı gelebilecek bin atlı gücünde bir nefsim var. Hayatımı kendim için yaşamak benim direnişim. Biliyorum herkesin bir direnişi var hayatta. İnsanı hayata tutunduran da verdiği direniş değil mi zaten. Bundan sonra tek bir isteğim var, o da var olan düzende varlığımı sürdürebilmek ama amacım sadece yaşamımı sürdürmek değil yanlış olmasın. Tam tersine hiç hoşlanmam yaşamak için yaşamaktan. Yaşamak nedir bilir misin? Bir kuru mutluluk, ya da tek bir tebessüm yetmez yaşamak için. Her bir tebessümün altını doldurabilecek sebeplerdir yaşamak. Sadece sevmek ya da sevilmek olmamalı hayat. Keşfetmek gerek, farklı olmak. Hintli bir ailenin yanında yaşayıp, Londra yağmurunda ıslandıysan, Paris'te kuruvasan kokusuyla uyanıp, İspanya'da günbatımını izlediysen, Sultanahmet'te simitle çayla akşam ettiysen, Nazım şiirleriyle büyüdüysen yaşamışsın demektir. Yaşamak her şeye rağmen güzel şey ama nasıl yaşadığını bilmek lazım. Bir gün yaşlı bir adama gitmişler, yaşamaya dair bir iki laf etmesini istemişler. O da   " Ben ne yaptıysam onu yapmayın" demiş. Demem o ki hayat pişman olmak için çok kısa ama mutlu olmak için yeterli. Tabii ki davanızın peşinden gidin, farklı renkler öğrenin ama hiçbirine çok bağlanmayın. Bağlarınızın direnişinizin önüne geçmesine izin vermeyin. Her şeyden önce ne istediğinizi bilin ve kararlı olun. Kimseye, hiç kimseye kulak asmayın ve direnin. Önünüzde belki bir asır var, belki bir saat. Evet bu gerçeği benimsemek zor ama zaten hayatı paha biçilmez kılan da bu. "Her şeye rağmen yaşayın" ve her türlü zorluğa karşı  "direnin" çünkü direnilmeden yaşanan bir hayat ismini bilmediğin renklerle boyanmış bir oda gibidir. Deneyimleyin, görün, gezin ve ne olursa olsun yaşamayı unutmayın.
 

Ayşe Zeynep Özbay -2019

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üç Maymun

Kağıt Para Kullanmayın

Eğitimde Siyah Kuğu Etkisi