Geçen Yaz


Geçen Yaz


Yaz. Söylenişi bir o kadar yalın ama hissettirdikleri bir o kadar karmaşık ve acı verici bir mevsim. Hani nefes alırsın ama kalbin sıkışır, yüzünde güller açar ama bir yandan da için kan ağlar ya; yaz benim için o anların tümü işte. Dillendiremediğim bir melodi, kalbimin kafeslerinde kapalı kalmış uçuramadığım bir mahkûm kuş. Ya da sadece maziyi içine gömdüğüm koskocaman bir sandık.  Ben yetişkin olduğumu geçen yaz anladım o tozlu sandığı temizlediğimde. Çocukluğumu kaybettim ben, elini tutamadım kayıp gitti yaz yağmuru misali. Keşke geçen yaz yitirdiğim sadece içimdeki çocuk olsaydı, olmadı. Çocukluğumla birlikte birçok şey kaybettim ben. Eskiden Vivaldi’nin  “Dört Mevsim” ini dinlediğimde anlamazdım neden bu kadar sert duygulara dayandırıldığını yaz mevsiminin. Hiç düşünmezdim bu şarkıda huzur bulacağımı ama buldum, düşünmezdim kışı ve melankoliyi seveceğimi ama sevdim. Özlüyorum ama çocukluğu değil, çocukluğun getirdiği özgürlüğü ve umursamazlığı hiç değil. Onları özlüyorum ben. Onlar kim derseniz söyleyemem sormayın. Bana uzun uzun nutuk çekmelerini, saçlarımı okşayışlarını, gülüşlerini, kahkahalarını, hiç yorulmadan saatlerce resim yapışımızı özledim. Sanırım neden artık kışı sevdiğimi anladım; dışarıdaki soğuk içime işliyor ve acısı dinmeyen kalbimi bir nebze de olsa ferahlatıyor da o yüzden. Yaz artık benim mevsimim değil, yazın içimdeki alevler kor misali tüm vücuduma yayılıyor ve tüm kış söndüremiyorum bu acıyı, vakit yetmiyor. Gerçi tüm mevsimler kış olsa da dinmez ki bu acı. Sevdiğini kaybetmekten kaç ay içerde yatar insan? Hırsızlık üç yıl, cinayet otuz yılda halloluyor ama sevdiğini kaybetmek müebbet. Ömrünü tutsak gibi yaşamak kimseye göre değil inan. Tutsak gibi yaşamayı kaybetmeyen bilmez, tutsağın kalp atışını tutsak olmayan taşıyamaz. Çünkü tutsağın kalbi iki kişi için atar bu hayatta. Biri kaybettiği için, biri de her şeye rağmen yaşamaya meydan okuyan,  kaç ton acıyı omuzlarına dolayıp acılarını saklamaktansa onlarla birlikte var olmaya çalışan kendisi için. Tüm yazarlar aydının derdini kaleme alıyorlar, fakirin varoluş çabasını takdir ediyorlar. Peki ya tutsak? Hayatta en büyük fakirlik her şeye sahip olup yalnız olmaktır. Tutsağın derdiyse vücudunda iki kalp, boş bir omuz, soğuktan buz tutmuş ellerle sevdiği için de yaşamaya çalışmaktır.  Kimseye dayanamamak, kendini ömrün boyunca gökyüzünden kayıp giden bir yıldız gibi hissetmek zor şey. Bir kalp bir kere paramparça olunca ömür yetmiyor onu toparlamaya. Sevdiğini kaybedince toprağın altına giden sadece ölü bir beden olsa keşke. Yine keşkelerle biten koskoca bir boşluk...


Ayşe Zeynep Özbay -2019

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Üç Maymun

Kağıt Para Kullanmayın

Eğitimde Siyah Kuğu Etkisi